Tarihte önemli başarıları olan bir denizciyi,
Barbaros Hayreddin Paşa olarak mı, yoksa
Hızır Reis olarak mı kabul edeceğiz?
Eğer Hızır Reis olarak göreceksek, kırk yaşına kadar Akdeniz’in en büyük korsanlarından biriydi.
- İspanyol sahillerine baskınlar,
- Rodos Şövalyelerine karşı saldırılar,
- Tunus ve Cezayir kıyılarında hâkimiyet kurması (1510–1516),
gibi faaliyetlerini dikkate alırsak, tarihimizde olumsuz bir figür olarak anılması gerekir.
Ancak bir de ikinci bir yüzü var. Hayatının geri kalanında ve günümüze kadar gelen ismiyle
Barbaros Hayreddin Paşa:
- Osmanlı'nın ve bugünkü Türk Deniz Kuvvetleri'nin kurucu simgelerinden biri olarak kabul edilir.
- “Denizlerde Türk hâkimiyetinin” mimarlarından biri olarak görülür ve Preveze Deniz Zaferi ile Akdeniz’i bir Osmanlı gölü hâline getirmiştir.
Günümüzde herkes bir taraf seçmesi gerektiği ve sadece o açıdan bakarak yaşamını sürdürmesi gerekiyormuş gibi davranıyor. Oysa bu yaklaşımın her iki durumda da eksik ve hatalı olduğunu, tarihteki bu karakter üzerinden analiz edebiliriz.
Hayat garip bir olay; nereden, nasıl, ne zaman baktığına göre her şey değişebiliyor.
Gündelik hayattan bir örnek vermek isterim:
Fenerbahçe teknik direktörü José Mourinho’nun bu sezon takıma verdiği zararın ne kadar olduğu henüz belli değil ve önümüzdeki sezon kalması da bekleniyor. Vereceği yeni zararlar ise daha ortada yok. Aynı takıma geçtiğimiz sezona bakarsak, İsmail Kartal daha başarılı bir sezon geçirmişti ama kendisine hakaretler edilerek görevden alındı.
İsmail Hoca her ne kadar kırgın olsa da, Fenerbahçe sevgisiyle her şeyi görmezden geliyor. Bu sezona baktığımızda ise kimsenin José Mourinho hakkında tek bir olumsuz cümlesi yok. Peki bu nasıl olabilir?
Eğer bu sezon yaşananlar İsmail Kartal ile yaşansaydı, muhtemelen onu döverek takımdan kovarlardı. Bu durumun, bizdeki “biz nefreti”ni ve yabancı hayranlığını gösterdiğini düşünüyorum. Kendimizden olana karşı bir tür nefret duyuyoruz.
Günlük hayatta böyle düşünen insanların, tarihe aynı gözle bakmaması zaten beklenemez.