Adnan Menderes
www.executedtoday.com
More in turkish: IMPORTANT!
1899 yılında Aydın’da doğdu. Babası İzmirli Katipzade İbrahim Ethem Bey, annesi Aydınlı Hacı Alipaşazadeler’den Tevfika Hanım’dır.Anne ve babasını küçük yaşta kaybetti. O'nu anneannesi büyüttü. Tahsil hayatına İzmir İttihat ve Terakki Mektebi’nde başlayan Adnan Menderes, Kızılçulu Amerikan Koleji’nde okurken misyonerlerle başı derde girdiği için, çeşitli makamlara müracaat etti. Müracaat ettiği makamların birinin başında Celal Bayar vardı. Bayar’la böyle tanışmış oldu.
Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitiren Adnan Menderes, Birinci Dünya Savaşı sırasında yedeksubay olarak askerliğini yaptı. Aydın’da bazı arkadaşlarıyla birlikte Ayyıldız Çetesi’ni kurdu. Daha sonra Söke’de Piyade Alay Yaveri olarak savaşa katıldı. Savaştan sonra İstiklal Madalyası aldı.
Ali Fethi Okyar tarafından 1930 senesinde kurulan ancak kısa sürede kapatılan Serbest Fırka’nın Aydın Teşkilatı'nı kurarak başkanı oldu. Bu parti kapatılınca CHP’ye girdi ve 1931 yılında bu partiden Aydın Milletvekili seçildi.
1945 senesine kadar TBMM’de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti’nin getirdiği Toprak Kanunu Tasarısı'nı şiddetle reddederek, komisyondan istifa etti. Partide yaptıkları muhalefetten dolayı, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin Kurulu tarafından 12 Haziran 1945’te ihraç edildiler.
Celal Bayar da hem partiden hem de milletvekilliğinden istifa etti. Bu hareketler Demokrat Parti’nin 7 Ocak 1946’da kurulmasına sebep oldu. 1946 seçimlerinde Demokrat Parti’den Kütahya Milletvekili olarak meclise girdi. Celal Bayar’dan sonra ikinci adam durumuna geldi.
14 mayıs 1950 seçimlerinde DP oyların 53,5’ini alarak iktidar oldu. 10 senelik DP iktidarının tek başbakanı oldu ve o döneme damgasını vurdu. İktidarı zamanında 5 hükümet kurdu. Bu 10 senelik zaman içinde Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde büyük gelişmeler oldu. Sanayileşme ve şehirleşme hamlesi başladı, köye makine girdi, ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık yeniden başladı. Türkiye kalkınma kavramıyla tanıştı.
27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle iktidardan indirildi. Yassıada’ya hapsedildi. Milli Birlik Komitesi tarafından kurulan Yüksek Adalet Divanı’nca idama mahkum edildi. Yassıada'da tutuklu bulunduğu sırada çeşitli işkencelere maruz kaldığı söylenir.
ATATÜRK'ÜN SÖZÜ VE CHP MACERASI
Türk demokrasi tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Adnan Menderes 1930 yılında Serbest Fırka'ya katıldı. Serbest Cumhuriyet Fıkrası feshedildikten sonra, Celal Bayar'la görüşerek, Cumhuriyet Halk Partisine girdi, en sonunda da Mustafa Kemal'in "Bugün konuştuğum genç, elbette burada bizim parti mutemetleri ile çalışamaz. Şayan-ı dikkat bir gençtir" cümlesi ile beğenisini kazanmıştı ve 1931 yılında CHF Aydın Milletvekili seçildi, 1945 yılına kadar CHF Milletvekilliğini sürdürmüştür.
Adnan Menderes o dönemi şöyle anlatıyor:
"Atatürk zamanında ben, Aydın'da Serbest Fırka'nın reisiydim. Fethi Bey bizzat Aydın'a gelerek, Serbest Fırka ile meşgul oldu. Aydın'daki belediye seçimlerini kazandım. Gayet dürüst bir mücadeleye giriştim. Halk Fırkası ileri gelenleri ile tanışıyordum. Ama Halk Partisi'ne, onların rica ve ısrarına rağmen girmemiştim... Fethi Bey'in partisi, malum şartlar altında feshedildi. Memlekete derin bir teessür hakim oldu. Halk Partisi kendisini toparlamak istedi. Vilayetlere heyetler gönderildi. Bu arada Izmir ve Aydın'a da, Celal Bayar riyasetinde bir heyet geldi...Ben gelen heyetle bir hafta temas etmedim. Nihayet, Celal Bayar tanıdığım ve hürmet ettiğim bir zattı. Vasıf Çınar Ittihat ve Terakki mektebinden hocamdı... Ve temas temin edildi. Bu muhterem zatların ibram ve ısrarı üzerine, Halk Partisine girerek, fikirlerimizi parti içinde müdafaa etmek muvafık olacaktı. O zamana kadar ve benimle beraber Halk Partisi'ne karşı çekingen tanınan arkadaşlarla, Halk Partisi'ne girdik." (Bilgin Çelik, " Toplumsal Tarih Aralık 2000", "Aydın'da Serbest Fırka ve Belediye Seçimleri )
1945 senesine kadar TBMM'de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti'nin getirdiği Toprak Kanunu tasarısını şiddetle eleştirerek komisyondan istifa etti.Partide yaptıkları muhalefetten dolayı bir süre sonra Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin Kurulu tarafından 12 Haziran 1945'te ihraç edildiler.
Demokrat Partinin Kuruluşu
2.Dünya Savaşı'nın bitmesiyle basında ve mecliste çok partili siyasal sistemi savunan bir anlayış oluştu. Buna CHP genel başkanı ve cumhurbaşkanı İsmet İnönü de yaptığı konuşmalarla destek verdi. Bunu takip eden gelişmelerde, meclisteki bütçe görüşmeleri sırasında, CHP içinde başını Adnan Menderes, Feridun Fikri Düşünsel, Yusuf Hikmet Bayur, Emin Sazak gibi bazı milletvekillerinin çektiği bir muhalefet oluştu. 11 Haziran'da kabul edilen Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, parti içindeki muhalefetin güçlenmesine yol açtı. Bu yasanın görüşüldüğü sırada Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan, parti Meclis Grubu'na Dörtlü Takrir olarak bilinen bir önerge verdiler. Ülke ve parti yönetiminde liberal düzenlemeler yapılmasını isteyen bu önerge, 12 Haziran'da reddedildi. Bu gelişmelerden sonra Menderes, Köprülü ve Koraltan partiden çıkarıldı. Bayar ise önce vekillikten sonra partiden istifa etti.
DP, 7 Ocak 1946'da Dörtlü Takrir'e imza atanlar tarafından kuruldu. Parti genel başkanlığına Bayar getirldi. DP, ekonomi ve siyasette liberal düzenlemeleri savunuyordu. DP'nin kuruluşu iktidar tarafından önceleri hoş karşılandı. Ama partinin gelişmesi, tavrın değişikliğine ve baskıların yoğunlaşmasına yol açtı. İktidar muhalefeti ihtilalcilikle suçlarken, muhalefet ise iktidarı tek parti özlemcisi olarak niteledi. Muhalefetin yasalarda ve seçim sisteminde değişiklik isteğinin iktidar tarafından kabul edilmemesi, çatışmaları arttırdı.
Muhalefet dönemi
Demokrat Parti, 21 Temmuz 1946'da yapılan seçimlere hile karıştırıldığını ileri sürdü ve miting ve yayınlara girişti. Ama bu tür etkinlikler sıkıyönetimce yasaklandı. DP, 7 Ocak 1947'de 1.Büyük Kongre'de kabul edilen ve Hürriyet Misakı olarak bilinen raporunda demokratik olmayan ve anayasaya aykırı yasaların kaldırılmasını; seçimleri yargının denetlemesini; cumhurbaşkanlığı makamının parti liderliğinden ayrılmasını istedi.
DP'nin içinde de anlaşmazlıklar çıkmaya başladı. Özellikle İnönü'nün 1947'de yayımladığı 12 Temmuz Beyannamesi ile iktidar ve muhalefet arasındaki ilişkilerin yumuşaması, DP içindeki sertlik yanlısı grubu harekete geçirdi. Parti içindeki tartışmalar sonucunda Fevzi Çakmak, Yusuf Hikmet Bayur, Kenan Öner, Osman Bölükbaşı, Sadık Aldoğan ve Yusuf Kemal Tengirşenk öncülüğünde bir grup milletvekili partiden ayrılarak, 20 Temmuz 1948'de Millet Partisi'ni (MP) kurdu.
DP, 17 Ekim 1948'de ara seçimlere, seçime güven duymadığı için MP ile birlikte katılmadı. 16 Ekim 1949 ara seçimlerinde de bu tavrını sürdürdü. 16 Şubat 1950'de gizli oy, açık tasnif ve yargı denetimini kabul eden, Yargıtay ve Danıştay üyelerinden oluşan bir Yüksek Seçim Kurulu'nu öngeren seçim yasasının kabul edilmesinden sonra, 14 Mayıs 1950'de yapılan genel seçimlerde DP, 487 milletvekilliğinin 408'ini kazandı. 22 Mayıs 1950'de Menderes başkanlığında ilk DP hükümeti kuruldu ve Bayar cumhurbaşkanı seçilerek genel başkanlıktan ayrıldı.Sonuçlar;DP:408,CHP:76,Bağımsız:2,MP:1 vekillik kazandı.
İktidar dönemi
DP’nin 1950 seçimlerinde kullandığı propaganda afişiDemokrat Parti birinci iktidar döneminde (1950-54) liberalleşmede önemli adımlar attı. Yabancı yatırımlar desteklendi. Ezanın Arapça okunması ve radyoda dini program yapılması yasağı kaldırıldı ve okullara din dersi kondu. 1950 yılında Kore'ye asker göndererek NATO'ya girişin ilk adımı atıldı. 1954'te laiklikten uzaklaştığı gerekçesiyle MP kapatıldı. Dış politikada Batı'ya yakın duruldu. Kore'ye asker gönderilmesinden sonra 1952'de NATO'ya girildi. Türkiye 1953'te Balkan Paktı'na, 1955'te Bağdat Paktı'na katıldı. DP, kuruluş ve gelişiminde demokrasinin savunuculuğunu yapmasına rağmen iktidara geldikten sonra özgürlükleri kısıtlamaya, hükümeti eleştiren gazetelere ağır cezalar ve sansür uygulamaya başladı. DP'nin bu tutumu 10 yıllık iktidarı boyunca sürdü.
DP, 2 Mayıs 1954 genel seçimlerinde 541 milletvekilliğinin 503'ünü kazandı. İkinci iktidar döneminde (1954-57), iktidar ile muhalefet arası gerginleşti. Ekonomide olumsuz gelişmeler görüldü. İktidar baskılarını daha da arttırdı. Parti içindeki anlaşmazlıklar partinin bölünmesine ve 20 Aralık 1955'te Hürriyet Partisi'nin kurulmasına yol açtı. 27 Ekim 1957 genel seçimlerinde DP oyların yüzde 47,70'ini alarak 610 milletvekilliğinden 424'ünü kazandı. Bu seçimde muhalefetin oylarının toplamı iktidarın üzerine çıktı.
DP'nin üçüncü ve son iktidar dönemi (1957-60), iktidar ile muhalefetin yer yer sokağa taşan sert çatışmaları ile sürdü. DP iktidarı çeşitli baskı önlemleri aldı. Ekonomideki çıkmazları gidermek için 4 Ağustos Kararları olarak bilinen önlemler alındı. Vatan cephesi kurularak partinin gücü ülke çapında kanıtlanmaya çalışıldı. Muhalefetin etkinliklerinin soruşturulması için TBMM içinde Tahkikat Komisyonu kuruldu. Komisyon, CHP lideri İnönü'nün TBMM'deki konuşmasını yasakladı.
Yoğun baskılar karşısında 28-29 Nisan 1960'ta Ankara ve İstanbul'da üniversite öğrencilerinin olaylı protesto gösterilerini Harp Okulu'nun başkentte yaptığı gösteri yürüyüşü izledi (21 Mayıs). Başbakan Menderes radyoda yaptığı konuşmalarla kışkırtmalara kulak asılmamasını söyledi. Ege Bölgesi'ne giderek İzmir, Bergama ve Manisa'da CHP'yi eleştiren konuşmalar yaptı. 27 Mayıs 1960'ta silahlı kuvvetlerin yaptığı bir darbeyle hükümet devrildi. DP milletvekilleri ve parti yöneticileri tutuklandılar. Yüksek Adalet Divanı'nca yargilandılar. 15 kişi idama, 31 kişi ömür boyu hapse, 418 kişi değişik hapis cezalarına çarptırılırken 123 kişi de aklandı. Milli Birlik Komitesi'sinde idam, yönetim devri ve seçim tarihi konusunda görüş ayrılıkları çıktı. Bu gelişmelerden sonra daha sonra 14'ler olarak anılacak 14 subay yurt dışında çeşitli görevlerle sürgüne gönderildi. 14’ler olarak bilinen Milli Birlik Komitesi üyesi subayların yurtdışına sürgüne gönderilmeleriyle birlikte ordu içinde yaşanan ayrışma ilk kez açıkça ortaya çıkmış oldu. Bu grubun muhalefetine rağmen Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu idam edildi. Celal Bayar ve Refik Koraltan ile 11 kişinin idam cezası ömür boyu hapse çevrildi. DP, 29 Eylül 1960'da kapatıldı.
27 Mayıs İhtilali
27 Mayıs 1960 ihtilali, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Adnan Menderes yönetimindeki Demokrat Parti hükûmetini görevden uzaklaştırıp, Meclis'i lağvettiği askeri müdahale. Müdahalede, Silahlı Kuvvetler adına ülke yönetimini Milli Birlik Komitesi üstlendi. Orgeneral Cemal Gürsel Milli Birlik Komitesi'nin başına getirildi. Milli Birlik Komitesi ilk iş olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ve hükümeti fesh etti ve her türlü siyasi faaliyeti yasakladı. Emir komuta zinciri içinde yapılmayan müdahalede küçük rütbeli subaylar etkindi.
27 Mayıs 1960’tan, seçimlerin yapılarak normal yaşama geçildiği 15 Ekim 1961 yılına kadar geçen süre, askerin Milli Birlik Komitesi (MBK) eliyle iktidarda olduğu De Facto dönemdir. Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin anayasal bütün hak ve yetkileri artık, başlarda kimlerden kurulu olduğu gizli tutulan 38 subaydan kurulu MBK’nin eline geçmiştir. MBK ülkeyi ilk zamanlar yayımladıkları tebliğlerle idare etmişlerdi.
MBK’nın ilk bildirisi sokağa çıkma yasağı ilanı ve vatandaşları ona uymaya davettir. 3 numaralı Tebliğ ile her türlü siyasi parti neşriyat ve faaliyetleri, gösteri yürüyüşleri ve her türlü toplantı yasaklanmıştır. MBK faaliyetlerinin aksamaması için telsiz ve telefon görüşmelerini kısıtlayan 4 ve 5 numaralı Tebliğlerden sonra, ordunun görevini açıklayan 6 numaralı Tebliğ yayımlanmıştır. 6 numaralı Tebliğin ilk fıkrasında, “Türk Ordusu bir kere daha tarihi bir vazife karşısında bulunuyor. Bu vazife; dâhilde memleketi buhran ve felakete sürüklemek isteyen hırslı politikacıların elinden kurtarmaktır.” demektedir. Aynı şekilde 13 ve 32 numaralı Tebliğlerde bu darbenin yapılış gerekçeleri şöyle yer bulmuştur: “Biz vatandaşları birbirine düşürecek bir kardeş kavgasını önlemek için bu işe giriştik”. “Milli İnkılâp, hiçbir şahsın, hiçbir zümrenin lehine yapılmış bir hareket değildir. Muhterem halkımızın, köylü ve işçilerimizin demokrasiye kavuşması, hak ve hürriyetinin teminatı, iktisadi kalkınması, ana prensibimizdir. Vatandaşların hususi işlerinde ve her türlü çalışma yerlerinde, kardeşlik duyguları ve huzur içinde bulunmaları esastır.”
Ancak şunuda belirtmek gerekir ki son yapılan birkaç araştırmanın iddiasına göre, Menderes, iktidarının son günlerinde uyguladığı Amerikan politikalarının ülke sanayisini çökerttiğini görmüş ve bunu önlemek için Rusya'yla yakınlaşmıştı. Bu amaçla Rusya'ya üst düzey ziyeretler yapılıp, ülkedeki sanayinin gelişmesi için Rusya ile yatırım antlaşmaları imzalanma hazırlığı yapılmaktaydı.
27 Mayıs İhtilali sonrasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve bazı bakanlar yakalanarak Yassıada'da yargı önüne çıkarıldılar. Sivil ve askerlerden oluşan bir mahkemede yargılanan siyasîler, vatana ihanet, kamu fonlarının kötüye kullanımı ve anayasaya karşı gelmek ile suçlanıyorlardı. Dava, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın İmralı adasında 16 Eylül 1961 günü idam edilmesi ile sonuçlandı.
Menderes'in Katilleri
"Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum..."
Rahmetli Adnan Menderes'in fani dünyadaki son sözleri böyleydi...
İmralı'da asılmadan hemen önce usulen bir arzusu olup olmadığı sorulduğunda, dini telkin için orada bulunan hoca ile yalnız kalarak görüşmek istediğini beyan etmişti, Menderes...
Ancak darbeciler "kanunların buna müsaade etmediğini" söyleyerek son arzusunu da yerine getirmemişlerdi!
Bu davranış, zorba/gaddar/eli kanlı darbecilerin Menderes'i katletmeden önce Masum Başbakan'a uyguladıkları sistematik işkence ve zulmün yanında bir hiç hükmündedir, kuşkusuz...
Son olarak, Murat Bardakçı -idamına saatler kala- Menderes'e yapılan "Prostat Muayenesi"ni gündeme getirdi. (Menderes'e reva görülen 'Prostat Muayenesi Zulmü' yıllarca önce Nazlı Ilıcak tarafından yayınlanmıştı.)
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık günlerinden biri olan 17 Eylül 1961'in sabahında saat onu beş geçe Menderes'le doktorlar arasında geçen diyaloglar, 27 Mayıs Cuntası'nın sadece Masum ve Suçsuz Menderes'e değil MİLLETİMİZE ne denli kin ve nefret duyduğunun çok çarpıcı bir örneğidir!
Ord. Prof. Sedat Tavat "Prostat muayenesi yapmayı unutmuşuz!" diyerek tarihe "zulme ortak olan bir tıp adamı" olarak geçmiş bir isimdir: Odada bulunan "komutan" da Menderes'e "Utanmayın, utanmayın" diye sesleniyor!
Menderes "İstirham ediyorum, yapmayın" diyor; ancak Utanmaz Zalimler bir kere karar vermişler devrik başbakanı aşağılamaya, ona sınırsız ıstırap çektirmeye...
Taammüden yapılan Prostat Muayenesi'nden dört buçuk saat sonra asılacaktır, Menderes: Şöyle bir düşünün, diyelim ki prostatında sıkıntı olsaydı infazdan hemen önce ameliyat mı edilecekti? Hayır! Zorla prostat muayenesi sadece hukuk dışı değil, insanlık dışı bir muameledir...
Prostat Zulmü, onu asmaya karar vermiş olan İşkenceci İrade'nin doktorlara verdiği emirden başka bir şey değildi...
27 Mayıs Darbecileri'nin ne denli gözleri dönmüş, görüyorsunuz değil mi?
Celal Bayar'ın kızı Nilüfer Gürsoy da (dünkü Sabah'ta) Menderes'in Yassıada'da tokatlandığı hadiseyi anlatıyor. Babasının avukatı Gültekin Bey koridorda Adnan Bey'le karşılaşmış. (Bayar ve Menderes'in hücreleri yan yana...)
Menderes, avukata "Beyefendi, benim avukatım nerede?" diye sormuş. Adnan Bey'in avukatla konuştuğunu gören nöbetçi ise "Gir hücrene" diyerek Menderes'i tokatlamış!
İdam edilen Dışişleri eski Bakanı Fatin Rüştü Zorlu da Yassıada'da dövülenler arasındaydı: Nöbetçi üsteğmen kendisi ile tartışan Zorlu'yu yumruklayarak gözünü morartmıştı...
***
27 Mayıs'ın idam ettiği Menderes, Zorlu ve Polatkan'ı yargılayan mahkeme "Majesteleri'nin Mahkemesi" idi: Gözlerini kapadı, vazifesini yaptı!
Menderes, yargılama sürecinde herhangi bir suç saptanamamasına rağmen idam edilmiş bir başbakandır. Hakkındaki fabrikasyon iddiaların hepsi Anayasa'ya aykırıydı...
ABD, 27 Mayıs'a öyle Atlantik'in Öte Yanı'ndan falan destek vermekle kalmamıştı, bizzat darbenin can damarlarında dolaşıyordu...
Daha ileri gidelim: Menderes'in katledilmesine 27 Mayıs darbesinden çok daha önce karar verilmişti. Bu gerçek Resmi Tarih'in elbette hoşuna gitmez; ancak kusursuz bir gerçektir...
İki evladının "şüpheli" ölümleri de dahil Menderes'in idamının perde arkası bir gün mutlaka kamuoyunun gözleri önüne serilecektir. Yaşayanlar görecektir!
M.B. Komitesi İrtibat Bürosunun (61) numaralı tebliğidir:
1- Ord. Prof. Dr. Sedat Tavat, Amiral Bristol Hastahanesi Dahiliye Servisi Şefi Dr. Nevzat Yeginsu ve Yassıada Garnizon Hastahanesi tabiplerinden Dr. Galip Bozalioğlu, Dr. Ahmet Karahaliloğlu, Dr. Zeki Kebapçıoğlu ve Dr. Sedat Yürütgen'den müteşekkil heyet tarafından düşük Başvekil Adnan Menderes'in sıhhi muayenesi yapılmış sıhhi durumunun tamamen normale döndüğü raporla tesbit edilmiştir.
2- Yüksek Adalet Divanınca verilen ve Milli Birlik Komitesince tasdik edilen idam cezası hükmü infaz edilmiştir. Tebliğ olunur.
Son Mektubu
"Sizlere dargin degilim, sizin ve diger zevatin iplerinin hangi efendiler tarafindan idare edildigini biliyorum. Onlara da dargin degilim. Kellemi onlara götürdügünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes, hürriyet ugruna koydugu basini 17 sene evvel almadigimiz için sizlere mütesekkirdir. Idam edilmek için ortada hiçbir sebep yaok. Ölüme karar-i metanetle gittigimi, silahlarin gölgesinde yasayan kahraman efendilerinizce acaba söyleyebilecek misiniz ?
Sunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanilacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizii yine de 1950'de kurtarabilirdim. Dirimden Korkmayacaktiniz. Ama simdi milletle el ele vererek, Adnan Menderes'in ölümü sizi ebediyete kadar takib edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna ragmen merhametim sizlerle beraberdir.
************************************************** *****
Cemal Gürsel'in sansürlenen mektubu
Yassıada'nın 46 yıllık sır belgeleri aydınlanıyor
Başbakanlık Yassıada belgeleri tek tek tasnif edilerek kamunun hizmetine sunuldu.
Arşivdeki ilk araştırmayı yapan Zaman, resmî tarihi değiştirebilecek çok sayıda belgeye ulaştı.
46 yıllık sırlar ortaya çıkıyor
27 Mayıs 1960 sabahı radyodaki ses, her zaman haberleri okuyan spikerden farklıydı. Genç bir albay, ordunun yönetime el koyduğunu duyuruyordu. 10 yıllık DP iktidarı sona ermiş, emekleme dönemindeki demokrasi rafa kalkmıştı. O gün Türkiye için, kendi başbakanını asacak bir süreç başlıyordu. Daha önce kimsenin adını duymadığı Yassıada'da yakın tarihin en büyük siyasi davası başladı. Yassıada'yla ilgili çok şey söylendi. Ancak belgelerin diliyle o süreci anlatmak mümkün olmadı. Aradan 46 yıl geçti. Duruşmalara ait tutanakların gizliliği kaldırıldı. Anayasa Mahkemesi'nin elinde bulunan belgeleri teslim alan Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, bunları araştırmacılara açtı. Yassıada belgeleri 3 bin 527 ayrı klasörden oluşuyor. Belge adedi 100 bini geçiyor.
Belgelerin arasından 46 yıllık yanılgıyı değiştirecek bir mektup çıktı. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, 27 Mayıs darbesinden 24 gün önce Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes'e bir mektup vermişti. Bugüne kadarki resmi bilgilere göre, Başbakan Adnan Menderes, ülkedeki gelişmelerle ilgili olarak uyarılıyordu. Bu haliyle Yassıada duruşmalarında okundu; Resmi Gazete'de yayımlandı. Ancak gerçek farklıydı. Mektubun orijinalinde Gürsel, birtakım önlemler isterken ilginç bir talepte bulunuyordu: "Menderes'i halk çok seviyor. Cumhurbaşkanlığına getirilmeli." Ancak bu bölüm kayıtlardan çıkarıldı; devlet kurumlarına bile sansürlü hali verildi. Mektubun değiştirildiği iddiası daha önce Alparslan Türkeş'in anılarında gündeme gelmiş; ancak bugüne kadar mektubun aslını kimse görmediği için bu iddia havada kalmıştı.
Demokrat Parti iktidarı 1960 baharında zorlanmaya başlamıştı. İstanbul Üniversitesi ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencilerinin çıkardığı olaylar iktidara fatura ediliyordu. DP'liler ise sokak hareketlerini CHP'nin organize ettiğini düşünüyordu. İktidar, olayların ardındaki gerçeğin ortaya çıkartılması için Meclis'te bir Tahkikat Komisyonu kurmuş ve komisyona geniş yetkiler vermişti. Ankara ve İstanbul'da daha sert tedbirler alınması için Örfî İdare kurulmuş; başına askerler atanmıştı. Ancak tüm bu girişimler hükümet karşıtı cepheyi sertleştirmekten başka bir işe yaramadı. DP üzerindeki baskı artıyordu. 3 Mayıs'a gelindiğinde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Gürsel, Adnan Menderes'e takdim edilmek üzere bir mektup yazıp Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes'e verdi. Ülkenin içinde bulunduğu durumdan hoşnut olmadıklarını belirten Gürsel, önerilerini 15 madde halinde sıralıyordu. 1. maddede Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın istifa etmesi isteniyordu ve "Cumhurbaşkanlığına Sayın Adnan Menderes getirilmedir. Bu muhterem zatı her şeye rağmen milletin çoğunluğunun sevmekte olduğuna kaniim, bu sevgiden istifade edilerek kırılanların gönülleri alınmalı ve millete yeniden güven telkin edilmeli." deniliyordu.
Ethem Menderes mektubu Adnan Menderes'e iletti. Mektup ne basına sızdırılmış, ne de kabine içinde tartışılmıştı. Cemal Gürsel ise mektuba 'muhtıra' misyonu biçmişti. Aradan bir ay bile geçmeden darbe geldi. Ülkenin idaresi Milli Birlik Komitesi'ne (MBK) geçmiş; 24 gün önce Menderes'e cumhurbaşkanlığını teklif eden Cemal Gürsel MBK'nın başkanı olmuştu. Gürsel'in tabiriyle 'milletin çok sevdiği Menderes' idamla yargılanmak üzere Yassıada'ya gönderilmişti. Radyo ve gazetelerde her gün darbenin haklılığını ortaya koyan haberler yayınlanıyordu. MBK ihtilali meşru göstermek için Gürsel'in Ethem Menderes'e gönderdiği mektubu gündeme getirmişti. Mektup 12 Temmuz 1960 tarihli Resmî Gazete'de yayınlandı. Hem Ethem hem de Adnan Menderes mektubun sansürlenerek yayınlandığını fark etmişti. Çünkü Menderes'i öven, "Cumhurbaşkanı olmalıdır." şeklindeki ifadeler Resmi Gazete'deki mektupta yer almamıştı. Ancak yapılacak bir şey yoktu. Başbakan ve bakanların makamlarındaki her türlü eşya ve evraka el konduğu için bu mektubun aslı da artık ellerinde değildi. Gerçeği ispatlamalarının imkânı yoktu. Yassıada duruşmaları başladığında Gürsel'in mektubu yine gündeme geldi. İstanbul-Ankara olaylarıyla ilgili davanın 4. oturumu devam ederken Mahkeme Başkanı Salim Başol, "Cemal Gürsel size gereken uyarıyı bir mektupla yapmış. Niçin gereğini yerine getirmediniz?" diyerek Menderes'i sıkıştırdı. Mektup okundu. Menderes'le ilgili kısım yoktu. Gürsel'in Menderes'i yücelttiği mektup, mahkeme salonunda devrik Başbakan'ı suçlayan bir metin haline dönüştürülmüştü.
1961: Adnan Menderes | Executed Today

More in turkish: IMPORTANT!
1899 yılında Aydın’da doğdu. Babası İzmirli Katipzade İbrahim Ethem Bey, annesi Aydınlı Hacı Alipaşazadeler’den Tevfika Hanım’dır.Anne ve babasını küçük yaşta kaybetti. O'nu anneannesi büyüttü. Tahsil hayatına İzmir İttihat ve Terakki Mektebi’nde başlayan Adnan Menderes, Kızılçulu Amerikan Koleji’nde okurken misyonerlerle başı derde girdiği için, çeşitli makamlara müracaat etti. Müracaat ettiği makamların birinin başında Celal Bayar vardı. Bayar’la böyle tanışmış oldu.
Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitiren Adnan Menderes, Birinci Dünya Savaşı sırasında yedeksubay olarak askerliğini yaptı. Aydın’da bazı arkadaşlarıyla birlikte Ayyıldız Çetesi’ni kurdu. Daha sonra Söke’de Piyade Alay Yaveri olarak savaşa katıldı. Savaştan sonra İstiklal Madalyası aldı.
Ali Fethi Okyar tarafından 1930 senesinde kurulan ancak kısa sürede kapatılan Serbest Fırka’nın Aydın Teşkilatı'nı kurarak başkanı oldu. Bu parti kapatılınca CHP’ye girdi ve 1931 yılında bu partiden Aydın Milletvekili seçildi.
1945 senesine kadar TBMM’de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti’nin getirdiği Toprak Kanunu Tasarısı'nı şiddetle reddederek, komisyondan istifa etti. Partide yaptıkları muhalefetten dolayı, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin Kurulu tarafından 12 Haziran 1945’te ihraç edildiler.
Celal Bayar da hem partiden hem de milletvekilliğinden istifa etti. Bu hareketler Demokrat Parti’nin 7 Ocak 1946’da kurulmasına sebep oldu. 1946 seçimlerinde Demokrat Parti’den Kütahya Milletvekili olarak meclise girdi. Celal Bayar’dan sonra ikinci adam durumuna geldi.
14 mayıs 1950 seçimlerinde DP oyların 53,5’ini alarak iktidar oldu. 10 senelik DP iktidarının tek başbakanı oldu ve o döneme damgasını vurdu. İktidarı zamanında 5 hükümet kurdu. Bu 10 senelik zaman içinde Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde büyük gelişmeler oldu. Sanayileşme ve şehirleşme hamlesi başladı, köye makine girdi, ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık yeniden başladı. Türkiye kalkınma kavramıyla tanıştı.
27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle iktidardan indirildi. Yassıada’ya hapsedildi. Milli Birlik Komitesi tarafından kurulan Yüksek Adalet Divanı’nca idama mahkum edildi. Yassıada'da tutuklu bulunduğu sırada çeşitli işkencelere maruz kaldığı söylenir.
ATATÜRK'ÜN SÖZÜ VE CHP MACERASI
Türk demokrasi tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Adnan Menderes 1930 yılında Serbest Fırka'ya katıldı. Serbest Cumhuriyet Fıkrası feshedildikten sonra, Celal Bayar'la görüşerek, Cumhuriyet Halk Partisine girdi, en sonunda da Mustafa Kemal'in "Bugün konuştuğum genç, elbette burada bizim parti mutemetleri ile çalışamaz. Şayan-ı dikkat bir gençtir" cümlesi ile beğenisini kazanmıştı ve 1931 yılında CHF Aydın Milletvekili seçildi, 1945 yılına kadar CHF Milletvekilliğini sürdürmüştür.
Adnan Menderes o dönemi şöyle anlatıyor:
"Atatürk zamanında ben, Aydın'da Serbest Fırka'nın reisiydim. Fethi Bey bizzat Aydın'a gelerek, Serbest Fırka ile meşgul oldu. Aydın'daki belediye seçimlerini kazandım. Gayet dürüst bir mücadeleye giriştim. Halk Fırkası ileri gelenleri ile tanışıyordum. Ama Halk Partisi'ne, onların rica ve ısrarına rağmen girmemiştim... Fethi Bey'in partisi, malum şartlar altında feshedildi. Memlekete derin bir teessür hakim oldu. Halk Partisi kendisini toparlamak istedi. Vilayetlere heyetler gönderildi. Bu arada Izmir ve Aydın'a da, Celal Bayar riyasetinde bir heyet geldi...Ben gelen heyetle bir hafta temas etmedim. Nihayet, Celal Bayar tanıdığım ve hürmet ettiğim bir zattı. Vasıf Çınar Ittihat ve Terakki mektebinden hocamdı... Ve temas temin edildi. Bu muhterem zatların ibram ve ısrarı üzerine, Halk Partisine girerek, fikirlerimizi parti içinde müdafaa etmek muvafık olacaktı. O zamana kadar ve benimle beraber Halk Partisi'ne karşı çekingen tanınan arkadaşlarla, Halk Partisi'ne girdik." (Bilgin Çelik, " Toplumsal Tarih Aralık 2000", "Aydın'da Serbest Fırka ve Belediye Seçimleri )
1945 senesine kadar TBMM'de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti'nin getirdiği Toprak Kanunu tasarısını şiddetle eleştirerek komisyondan istifa etti.Partide yaptıkları muhalefetten dolayı bir süre sonra Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin Kurulu tarafından 12 Haziran 1945'te ihraç edildiler.
Demokrat Partinin Kuruluşu
2.Dünya Savaşı'nın bitmesiyle basında ve mecliste çok partili siyasal sistemi savunan bir anlayış oluştu. Buna CHP genel başkanı ve cumhurbaşkanı İsmet İnönü de yaptığı konuşmalarla destek verdi. Bunu takip eden gelişmelerde, meclisteki bütçe görüşmeleri sırasında, CHP içinde başını Adnan Menderes, Feridun Fikri Düşünsel, Yusuf Hikmet Bayur, Emin Sazak gibi bazı milletvekillerinin çektiği bir muhalefet oluştu. 11 Haziran'da kabul edilen Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, parti içindeki muhalefetin güçlenmesine yol açtı. Bu yasanın görüşüldüğü sırada Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan, parti Meclis Grubu'na Dörtlü Takrir olarak bilinen bir önerge verdiler. Ülke ve parti yönetiminde liberal düzenlemeler yapılmasını isteyen bu önerge, 12 Haziran'da reddedildi. Bu gelişmelerden sonra Menderes, Köprülü ve Koraltan partiden çıkarıldı. Bayar ise önce vekillikten sonra partiden istifa etti.
DP, 7 Ocak 1946'da Dörtlü Takrir'e imza atanlar tarafından kuruldu. Parti genel başkanlığına Bayar getirldi. DP, ekonomi ve siyasette liberal düzenlemeleri savunuyordu. DP'nin kuruluşu iktidar tarafından önceleri hoş karşılandı. Ama partinin gelişmesi, tavrın değişikliğine ve baskıların yoğunlaşmasına yol açtı. İktidar muhalefeti ihtilalcilikle suçlarken, muhalefet ise iktidarı tek parti özlemcisi olarak niteledi. Muhalefetin yasalarda ve seçim sisteminde değişiklik isteğinin iktidar tarafından kabul edilmemesi, çatışmaları arttırdı.
Muhalefet dönemi
Demokrat Parti, 21 Temmuz 1946'da yapılan seçimlere hile karıştırıldığını ileri sürdü ve miting ve yayınlara girişti. Ama bu tür etkinlikler sıkıyönetimce yasaklandı. DP, 7 Ocak 1947'de 1.Büyük Kongre'de kabul edilen ve Hürriyet Misakı olarak bilinen raporunda demokratik olmayan ve anayasaya aykırı yasaların kaldırılmasını; seçimleri yargının denetlemesini; cumhurbaşkanlığı makamının parti liderliğinden ayrılmasını istedi.
DP'nin içinde de anlaşmazlıklar çıkmaya başladı. Özellikle İnönü'nün 1947'de yayımladığı 12 Temmuz Beyannamesi ile iktidar ve muhalefet arasındaki ilişkilerin yumuşaması, DP içindeki sertlik yanlısı grubu harekete geçirdi. Parti içindeki tartışmalar sonucunda Fevzi Çakmak, Yusuf Hikmet Bayur, Kenan Öner, Osman Bölükbaşı, Sadık Aldoğan ve Yusuf Kemal Tengirşenk öncülüğünde bir grup milletvekili partiden ayrılarak, 20 Temmuz 1948'de Millet Partisi'ni (MP) kurdu.
DP, 17 Ekim 1948'de ara seçimlere, seçime güven duymadığı için MP ile birlikte katılmadı. 16 Ekim 1949 ara seçimlerinde de bu tavrını sürdürdü. 16 Şubat 1950'de gizli oy, açık tasnif ve yargı denetimini kabul eden, Yargıtay ve Danıştay üyelerinden oluşan bir Yüksek Seçim Kurulu'nu öngeren seçim yasasının kabul edilmesinden sonra, 14 Mayıs 1950'de yapılan genel seçimlerde DP, 487 milletvekilliğinin 408'ini kazandı. 22 Mayıs 1950'de Menderes başkanlığında ilk DP hükümeti kuruldu ve Bayar cumhurbaşkanı seçilerek genel başkanlıktan ayrıldı.Sonuçlar;DP:408,CHP:76,Bağımsız:2,MP:1 vekillik kazandı.
İktidar dönemi
DP’nin 1950 seçimlerinde kullandığı propaganda afişiDemokrat Parti birinci iktidar döneminde (1950-54) liberalleşmede önemli adımlar attı. Yabancı yatırımlar desteklendi. Ezanın Arapça okunması ve radyoda dini program yapılması yasağı kaldırıldı ve okullara din dersi kondu. 1950 yılında Kore'ye asker göndererek NATO'ya girişin ilk adımı atıldı. 1954'te laiklikten uzaklaştığı gerekçesiyle MP kapatıldı. Dış politikada Batı'ya yakın duruldu. Kore'ye asker gönderilmesinden sonra 1952'de NATO'ya girildi. Türkiye 1953'te Balkan Paktı'na, 1955'te Bağdat Paktı'na katıldı. DP, kuruluş ve gelişiminde demokrasinin savunuculuğunu yapmasına rağmen iktidara geldikten sonra özgürlükleri kısıtlamaya, hükümeti eleştiren gazetelere ağır cezalar ve sansür uygulamaya başladı. DP'nin bu tutumu 10 yıllık iktidarı boyunca sürdü.
DP, 2 Mayıs 1954 genel seçimlerinde 541 milletvekilliğinin 503'ünü kazandı. İkinci iktidar döneminde (1954-57), iktidar ile muhalefet arası gerginleşti. Ekonomide olumsuz gelişmeler görüldü. İktidar baskılarını daha da arttırdı. Parti içindeki anlaşmazlıklar partinin bölünmesine ve 20 Aralık 1955'te Hürriyet Partisi'nin kurulmasına yol açtı. 27 Ekim 1957 genel seçimlerinde DP oyların yüzde 47,70'ini alarak 610 milletvekilliğinden 424'ünü kazandı. Bu seçimde muhalefetin oylarının toplamı iktidarın üzerine çıktı.
DP'nin üçüncü ve son iktidar dönemi (1957-60), iktidar ile muhalefetin yer yer sokağa taşan sert çatışmaları ile sürdü. DP iktidarı çeşitli baskı önlemleri aldı. Ekonomideki çıkmazları gidermek için 4 Ağustos Kararları olarak bilinen önlemler alındı. Vatan cephesi kurularak partinin gücü ülke çapında kanıtlanmaya çalışıldı. Muhalefetin etkinliklerinin soruşturulması için TBMM içinde Tahkikat Komisyonu kuruldu. Komisyon, CHP lideri İnönü'nün TBMM'deki konuşmasını yasakladı.
Yoğun baskılar karşısında 28-29 Nisan 1960'ta Ankara ve İstanbul'da üniversite öğrencilerinin olaylı protesto gösterilerini Harp Okulu'nun başkentte yaptığı gösteri yürüyüşü izledi (21 Mayıs). Başbakan Menderes radyoda yaptığı konuşmalarla kışkırtmalara kulak asılmamasını söyledi. Ege Bölgesi'ne giderek İzmir, Bergama ve Manisa'da CHP'yi eleştiren konuşmalar yaptı. 27 Mayıs 1960'ta silahlı kuvvetlerin yaptığı bir darbeyle hükümet devrildi. DP milletvekilleri ve parti yöneticileri tutuklandılar. Yüksek Adalet Divanı'nca yargilandılar. 15 kişi idama, 31 kişi ömür boyu hapse, 418 kişi değişik hapis cezalarına çarptırılırken 123 kişi de aklandı. Milli Birlik Komitesi'sinde idam, yönetim devri ve seçim tarihi konusunda görüş ayrılıkları çıktı. Bu gelişmelerden sonra daha sonra 14'ler olarak anılacak 14 subay yurt dışında çeşitli görevlerle sürgüne gönderildi. 14’ler olarak bilinen Milli Birlik Komitesi üyesi subayların yurtdışına sürgüne gönderilmeleriyle birlikte ordu içinde yaşanan ayrışma ilk kez açıkça ortaya çıkmış oldu. Bu grubun muhalefetine rağmen Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu idam edildi. Celal Bayar ve Refik Koraltan ile 11 kişinin idam cezası ömür boyu hapse çevrildi. DP, 29 Eylül 1960'da kapatıldı.
27 Mayıs İhtilali
27 Mayıs 1960 ihtilali, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Adnan Menderes yönetimindeki Demokrat Parti hükûmetini görevden uzaklaştırıp, Meclis'i lağvettiği askeri müdahale. Müdahalede, Silahlı Kuvvetler adına ülke yönetimini Milli Birlik Komitesi üstlendi. Orgeneral Cemal Gürsel Milli Birlik Komitesi'nin başına getirildi. Milli Birlik Komitesi ilk iş olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ve hükümeti fesh etti ve her türlü siyasi faaliyeti yasakladı. Emir komuta zinciri içinde yapılmayan müdahalede küçük rütbeli subaylar etkindi.
27 Mayıs 1960’tan, seçimlerin yapılarak normal yaşama geçildiği 15 Ekim 1961 yılına kadar geçen süre, askerin Milli Birlik Komitesi (MBK) eliyle iktidarda olduğu De Facto dönemdir. Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin anayasal bütün hak ve yetkileri artık, başlarda kimlerden kurulu olduğu gizli tutulan 38 subaydan kurulu MBK’nin eline geçmiştir. MBK ülkeyi ilk zamanlar yayımladıkları tebliğlerle idare etmişlerdi.
MBK’nın ilk bildirisi sokağa çıkma yasağı ilanı ve vatandaşları ona uymaya davettir. 3 numaralı Tebliğ ile her türlü siyasi parti neşriyat ve faaliyetleri, gösteri yürüyüşleri ve her türlü toplantı yasaklanmıştır. MBK faaliyetlerinin aksamaması için telsiz ve telefon görüşmelerini kısıtlayan 4 ve 5 numaralı Tebliğlerden sonra, ordunun görevini açıklayan 6 numaralı Tebliğ yayımlanmıştır. 6 numaralı Tebliğin ilk fıkrasında, “Türk Ordusu bir kere daha tarihi bir vazife karşısında bulunuyor. Bu vazife; dâhilde memleketi buhran ve felakete sürüklemek isteyen hırslı politikacıların elinden kurtarmaktır.” demektedir. Aynı şekilde 13 ve 32 numaralı Tebliğlerde bu darbenin yapılış gerekçeleri şöyle yer bulmuştur: “Biz vatandaşları birbirine düşürecek bir kardeş kavgasını önlemek için bu işe giriştik”. “Milli İnkılâp, hiçbir şahsın, hiçbir zümrenin lehine yapılmış bir hareket değildir. Muhterem halkımızın, köylü ve işçilerimizin demokrasiye kavuşması, hak ve hürriyetinin teminatı, iktisadi kalkınması, ana prensibimizdir. Vatandaşların hususi işlerinde ve her türlü çalışma yerlerinde, kardeşlik duyguları ve huzur içinde bulunmaları esastır.”
Ancak şunuda belirtmek gerekir ki son yapılan birkaç araştırmanın iddiasına göre, Menderes, iktidarının son günlerinde uyguladığı Amerikan politikalarının ülke sanayisini çökerttiğini görmüş ve bunu önlemek için Rusya'yla yakınlaşmıştı. Bu amaçla Rusya'ya üst düzey ziyeretler yapılıp, ülkedeki sanayinin gelişmesi için Rusya ile yatırım antlaşmaları imzalanma hazırlığı yapılmaktaydı.
27 Mayıs İhtilali sonrasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve bazı bakanlar yakalanarak Yassıada'da yargı önüne çıkarıldılar. Sivil ve askerlerden oluşan bir mahkemede yargılanan siyasîler, vatana ihanet, kamu fonlarının kötüye kullanımı ve anayasaya karşı gelmek ile suçlanıyorlardı. Dava, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın İmralı adasında 16 Eylül 1961 günü idam edilmesi ile sonuçlandı.
Menderes'in Katilleri
"Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum..."
Rahmetli Adnan Menderes'in fani dünyadaki son sözleri böyleydi...
İmralı'da asılmadan hemen önce usulen bir arzusu olup olmadığı sorulduğunda, dini telkin için orada bulunan hoca ile yalnız kalarak görüşmek istediğini beyan etmişti, Menderes...
Ancak darbeciler "kanunların buna müsaade etmediğini" söyleyerek son arzusunu da yerine getirmemişlerdi!
Bu davranış, zorba/gaddar/eli kanlı darbecilerin Menderes'i katletmeden önce Masum Başbakan'a uyguladıkları sistematik işkence ve zulmün yanında bir hiç hükmündedir, kuşkusuz...
Son olarak, Murat Bardakçı -idamına saatler kala- Menderes'e yapılan "Prostat Muayenesi"ni gündeme getirdi. (Menderes'e reva görülen 'Prostat Muayenesi Zulmü' yıllarca önce Nazlı Ilıcak tarafından yayınlanmıştı.)
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık günlerinden biri olan 17 Eylül 1961'in sabahında saat onu beş geçe Menderes'le doktorlar arasında geçen diyaloglar, 27 Mayıs Cuntası'nın sadece Masum ve Suçsuz Menderes'e değil MİLLETİMİZE ne denli kin ve nefret duyduğunun çok çarpıcı bir örneğidir!
Ord. Prof. Sedat Tavat "Prostat muayenesi yapmayı unutmuşuz!" diyerek tarihe "zulme ortak olan bir tıp adamı" olarak geçmiş bir isimdir: Odada bulunan "komutan" da Menderes'e "Utanmayın, utanmayın" diye sesleniyor!
Menderes "İstirham ediyorum, yapmayın" diyor; ancak Utanmaz Zalimler bir kere karar vermişler devrik başbakanı aşağılamaya, ona sınırsız ıstırap çektirmeye...
Taammüden yapılan Prostat Muayenesi'nden dört buçuk saat sonra asılacaktır, Menderes: Şöyle bir düşünün, diyelim ki prostatında sıkıntı olsaydı infazdan hemen önce ameliyat mı edilecekti? Hayır! Zorla prostat muayenesi sadece hukuk dışı değil, insanlık dışı bir muameledir...
Prostat Zulmü, onu asmaya karar vermiş olan İşkenceci İrade'nin doktorlara verdiği emirden başka bir şey değildi...
27 Mayıs Darbecileri'nin ne denli gözleri dönmüş, görüyorsunuz değil mi?
Celal Bayar'ın kızı Nilüfer Gürsoy da (dünkü Sabah'ta) Menderes'in Yassıada'da tokatlandığı hadiseyi anlatıyor. Babasının avukatı Gültekin Bey koridorda Adnan Bey'le karşılaşmış. (Bayar ve Menderes'in hücreleri yan yana...)
Menderes, avukata "Beyefendi, benim avukatım nerede?" diye sormuş. Adnan Bey'in avukatla konuştuğunu gören nöbetçi ise "Gir hücrene" diyerek Menderes'i tokatlamış!
İdam edilen Dışişleri eski Bakanı Fatin Rüştü Zorlu da Yassıada'da dövülenler arasındaydı: Nöbetçi üsteğmen kendisi ile tartışan Zorlu'yu yumruklayarak gözünü morartmıştı...
***
27 Mayıs'ın idam ettiği Menderes, Zorlu ve Polatkan'ı yargılayan mahkeme "Majesteleri'nin Mahkemesi" idi: Gözlerini kapadı, vazifesini yaptı!
Menderes, yargılama sürecinde herhangi bir suç saptanamamasına rağmen idam edilmiş bir başbakandır. Hakkındaki fabrikasyon iddiaların hepsi Anayasa'ya aykırıydı...
ABD, 27 Mayıs'a öyle Atlantik'in Öte Yanı'ndan falan destek vermekle kalmamıştı, bizzat darbenin can damarlarında dolaşıyordu...
Daha ileri gidelim: Menderes'in katledilmesine 27 Mayıs darbesinden çok daha önce karar verilmişti. Bu gerçek Resmi Tarih'in elbette hoşuna gitmez; ancak kusursuz bir gerçektir...
İki evladının "şüpheli" ölümleri de dahil Menderes'in idamının perde arkası bir gün mutlaka kamuoyunun gözleri önüne serilecektir. Yaşayanlar görecektir!
M.B. Komitesi İrtibat Bürosunun (61) numaralı tebliğidir:
1- Ord. Prof. Dr. Sedat Tavat, Amiral Bristol Hastahanesi Dahiliye Servisi Şefi Dr. Nevzat Yeginsu ve Yassıada Garnizon Hastahanesi tabiplerinden Dr. Galip Bozalioğlu, Dr. Ahmet Karahaliloğlu, Dr. Zeki Kebapçıoğlu ve Dr. Sedat Yürütgen'den müteşekkil heyet tarafından düşük Başvekil Adnan Menderes'in sıhhi muayenesi yapılmış sıhhi durumunun tamamen normale döndüğü raporla tesbit edilmiştir.
2- Yüksek Adalet Divanınca verilen ve Milli Birlik Komitesince tasdik edilen idam cezası hükmü infaz edilmiştir. Tebliğ olunur.
Son Mektubu
"Sizlere dargin degilim, sizin ve diger zevatin iplerinin hangi efendiler tarafindan idare edildigini biliyorum. Onlara da dargin degilim. Kellemi onlara götürdügünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes, hürriyet ugruna koydugu basini 17 sene evvel almadigimiz için sizlere mütesekkirdir. Idam edilmek için ortada hiçbir sebep yaok. Ölüme karar-i metanetle gittigimi, silahlarin gölgesinde yasayan kahraman efendilerinizce acaba söyleyebilecek misiniz ?
Sunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanilacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizii yine de 1950'de kurtarabilirdim. Dirimden Korkmayacaktiniz. Ama simdi milletle el ele vererek, Adnan Menderes'in ölümü sizi ebediyete kadar takib edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna ragmen merhametim sizlerle beraberdir.
************************************************** *****
Cemal Gürsel'in sansürlenen mektubu
Yassıada'nın 46 yıllık sır belgeleri aydınlanıyor
Başbakanlık Yassıada belgeleri tek tek tasnif edilerek kamunun hizmetine sunuldu.
Arşivdeki ilk araştırmayı yapan Zaman, resmî tarihi değiştirebilecek çok sayıda belgeye ulaştı.
46 yıllık sırlar ortaya çıkıyor


27 Mayıs 1960 sabahı radyodaki ses, her zaman haberleri okuyan spikerden farklıydı. Genç bir albay, ordunun yönetime el koyduğunu duyuruyordu. 10 yıllık DP iktidarı sona ermiş, emekleme dönemindeki demokrasi rafa kalkmıştı. O gün Türkiye için, kendi başbakanını asacak bir süreç başlıyordu. Daha önce kimsenin adını duymadığı Yassıada'da yakın tarihin en büyük siyasi davası başladı. Yassıada'yla ilgili çok şey söylendi. Ancak belgelerin diliyle o süreci anlatmak mümkün olmadı. Aradan 46 yıl geçti. Duruşmalara ait tutanakların gizliliği kaldırıldı. Anayasa Mahkemesi'nin elinde bulunan belgeleri teslim alan Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, bunları araştırmacılara açtı. Yassıada belgeleri 3 bin 527 ayrı klasörden oluşuyor. Belge adedi 100 bini geçiyor.
Belgelerin arasından 46 yıllık yanılgıyı değiştirecek bir mektup çıktı. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, 27 Mayıs darbesinden 24 gün önce Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes'e bir mektup vermişti. Bugüne kadarki resmi bilgilere göre, Başbakan Adnan Menderes, ülkedeki gelişmelerle ilgili olarak uyarılıyordu. Bu haliyle Yassıada duruşmalarında okundu; Resmi Gazete'de yayımlandı. Ancak gerçek farklıydı. Mektubun orijinalinde Gürsel, birtakım önlemler isterken ilginç bir talepte bulunuyordu: "Menderes'i halk çok seviyor. Cumhurbaşkanlığına getirilmeli." Ancak bu bölüm kayıtlardan çıkarıldı; devlet kurumlarına bile sansürlü hali verildi. Mektubun değiştirildiği iddiası daha önce Alparslan Türkeş'in anılarında gündeme gelmiş; ancak bugüne kadar mektubun aslını kimse görmediği için bu iddia havada kalmıştı.
Demokrat Parti iktidarı 1960 baharında zorlanmaya başlamıştı. İstanbul Üniversitesi ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencilerinin çıkardığı olaylar iktidara fatura ediliyordu. DP'liler ise sokak hareketlerini CHP'nin organize ettiğini düşünüyordu. İktidar, olayların ardındaki gerçeğin ortaya çıkartılması için Meclis'te bir Tahkikat Komisyonu kurmuş ve komisyona geniş yetkiler vermişti. Ankara ve İstanbul'da daha sert tedbirler alınması için Örfî İdare kurulmuş; başına askerler atanmıştı. Ancak tüm bu girişimler hükümet karşıtı cepheyi sertleştirmekten başka bir işe yaramadı. DP üzerindeki baskı artıyordu. 3 Mayıs'a gelindiğinde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Gürsel, Adnan Menderes'e takdim edilmek üzere bir mektup yazıp Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes'e verdi. Ülkenin içinde bulunduğu durumdan hoşnut olmadıklarını belirten Gürsel, önerilerini 15 madde halinde sıralıyordu. 1. maddede Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın istifa etmesi isteniyordu ve "Cumhurbaşkanlığına Sayın Adnan Menderes getirilmedir. Bu muhterem zatı her şeye rağmen milletin çoğunluğunun sevmekte olduğuna kaniim, bu sevgiden istifade edilerek kırılanların gönülleri alınmalı ve millete yeniden güven telkin edilmeli." deniliyordu.
Ethem Menderes mektubu Adnan Menderes'e iletti. Mektup ne basına sızdırılmış, ne de kabine içinde tartışılmıştı. Cemal Gürsel ise mektuba 'muhtıra' misyonu biçmişti. Aradan bir ay bile geçmeden darbe geldi. Ülkenin idaresi Milli Birlik Komitesi'ne (MBK) geçmiş; 24 gün önce Menderes'e cumhurbaşkanlığını teklif eden Cemal Gürsel MBK'nın başkanı olmuştu. Gürsel'in tabiriyle 'milletin çok sevdiği Menderes' idamla yargılanmak üzere Yassıada'ya gönderilmişti. Radyo ve gazetelerde her gün darbenin haklılığını ortaya koyan haberler yayınlanıyordu. MBK ihtilali meşru göstermek için Gürsel'in Ethem Menderes'e gönderdiği mektubu gündeme getirmişti. Mektup 12 Temmuz 1960 tarihli Resmî Gazete'de yayınlandı. Hem Ethem hem de Adnan Menderes mektubun sansürlenerek yayınlandığını fark etmişti. Çünkü Menderes'i öven, "Cumhurbaşkanı olmalıdır." şeklindeki ifadeler Resmi Gazete'deki mektupta yer almamıştı. Ancak yapılacak bir şey yoktu. Başbakan ve bakanların makamlarındaki her türlü eşya ve evraka el konduğu için bu mektubun aslı da artık ellerinde değildi. Gerçeği ispatlamalarının imkânı yoktu. Yassıada duruşmaları başladığında Gürsel'in mektubu yine gündeme geldi. İstanbul-Ankara olaylarıyla ilgili davanın 4. oturumu devam ederken Mahkeme Başkanı Salim Başol, "Cemal Gürsel size gereken uyarıyı bir mektupla yapmış. Niçin gereğini yerine getirmediniz?" diyerek Menderes'i sıkıştırdı. Mektup okundu. Menderes'le ilgili kısım yoktu. Gürsel'in Menderes'i yücelttiği mektup, mahkeme salonunda devrik Başbakan'ı suçlayan bir metin haline dönüştürülmüştü.